Oynarken Hıçkıra Hıçkıra Ağlatan Oyunlar
Şimdi yanınızda gözyaşlarınızı sileceğiniz bir peçete ile oynamanız gereken oyunların koleksiyonuyla sizleri baş başa bırakalım.
To The Moon
Koleksiyonun ilk oyunu olarak To The Moon gibi bir başyapıtı koymazsak ayıp etmiş oluruz. To The Moon tipik bir RPG oyunu değil. Herhangi bir dövüş mekaniği, envanter sistemi veya dünyayı kurtarmak için yok etmeniz gereken canavarlar yok.
To The Moon, çok narin ve kişisel bir hikayeyi konu alan RPG’lerden biri. Eva Rosalene ve Neil Watts adında iki bilim insanını oynuyorsunuz. Ölmek üzere olan Johnny’nin hatıralarına dalış yapıyor ve o hatıraları değiştirerek bu yaşlı adamın son dileği olan Ay’a gitmeyi anılarında gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz.
Ancak Johnny, geçmişine dair çok az şey hatırlıyor. Neden Ay’a gitmek istediğini bile unutuyor ve bu gizemi çözmek de size düşüyor. Yavaş yavaş Johnny’nin geçmişini öğrendikçe çok hüzünlü bir hayat yaşadığını görüyorsunuz. Son dileğini gerçekleştirmeyi başardığınızda bile hem mutluluk hem üzüntü içerisinde Johnny’nin ölümüne tanıklık ederken göz yaşlarınız sel oluyor...
Last Day Of June
Biz oyuncuları, oyundaki ana karakterlerin sevdiklerini ellerinden alarak ağlatmayı başaran oyunlar listesine Last Day Of June’u da ekleyelim.
Berbat geçen bir randevudan sonra Carl’ın eşi, bir trafik kazasında hayatını kaybeder. Carl da aynı zamanda felçli kalır ve bacaklarını kullanamaz duruma gelir.
Bu trajedi ile birlikte, Carl bir yetenek kazanır: Eşinin yaptığı resimlere dokunarak o zamana yolculuk edebilme yeteneği. Buradan hikayenin nereye gittiğini tahmin edebilirsiniz muhtemelen. Carl bu yeni yeteneğini kullanarak geçmişte neyi yanlış yaptığını anlamaya çalışıp bunları düzelterek eşinin ölümünün önüne geçmeye çalışmaktadır. Eşinin ölümüne yakın bir zamana gidip çevredeki yerliler ile konuşarak geleceği değiştirmeye çalışan üzüntü dolu bir karakterdir Carl.
Bu hikayede ağlamayacağınızı düşünüyorsanız eğer; muhtemelen içinizde akan kan, buzdan daha soğuktur. Ağlayacak olursanız da bilgisayarınıza dikkat edin. Gözyaşlarınız ile boğulmasın.
15" AMD İşlemci
NVIDIA® GeForce RTX™ grafik donanımı
144 Hz FHD
Dolby Vision® HDR destekli 4K çözünürlük
Firewatch
Firewatch tam anlamıyla tüm karakterler ile empati yapmanız gereken bir oyun. Ve mutlu bir hikayeye sahip değil. Pixar’ın ‘Yukarı Bak’ filmindeki gibi tüm hikayeyi size ilk 10 dakika içerisinde veriyor ve derin bir üzüntüye boğuyor.
Henry adında bir karakteri canlandırıyoruz ve Julia isminde bir kadın ile evlendiğine şahit oluyoruz. Ancak bu öyle çok kolay bir ilişki olmuyor maalesef. Bir gün Julia, hayalindeki iş teklifini alıyor ve Henry bu durumda, Julia’yı bu teklifi reddetmesi konusunda ikna etmek ile istemediği bir yerde yaşamak arasında kalıyor. Sonra işler kötüleşiyor ve Julia 41 yaşındayken erken bunama hastalığına yakalanıyor. Henry yine iki zorlu seçim arasında kalıyor: Ya Julia’ya kendi bakacak ya da bir rehabilitasyon merkezinde kendisinden çok uzakta destek almasını sağlayacak.
Neyi seçerseniz seçin yolunuz ormana uzanıyor. Ancak bu hikayenin ilerleyişinin bu şekilde olmasının sebebi sadece bir blöften ibaret olması değil. Hikaye, bizi Henry’nin hayatına tanık ederek neden ormana çekilmesi konusunda ısrar ettiğini, kendisiyle empati yaparak anlamamızı sağlıyor.
Çok zor seçimler arasında kalan Henry, ormanın derin sessizliğinde bir kafasını toplamak istiyor olabilir.
Brothers: A Tale of Two Sons
Bu oyun tam bir deha işi. İki kardeşi ‘aynı anda’ kontrol ettiğiniz Brothers: A Tale of Two Sons’da kontrolcünüzün bir analogu bir kardeşi, diğer analogu ise diğer kardeşin kontrolünü sağlıyor. Her iki kardeş de farklı becerilere sahip: Büyük kardeş, küçük kardeşini taşıyabiliyor, yüzebiliyor, ağır eşyaları hareket ettirebiliyorken küçük kardeş de küçük boşluklardan geçebiliyor.
Oyundaki hikaye, kardeşlerin ölmek üzere olan babalarını kurtarmak için Yaşam Ağacı’na ulaşma çabaları üzerine kurulu. Ancak son görevde işler ters gidiyor ve bir boss savaşından sonra büyük kardeş hayatını kaybediyor. Daha da kötüsü, Yaşam Ağacı bile bunun önüne geçemiyor.
Sonrasında kontrolcünüz ile büyük kardeşi kontrol etmek için kullandığınız analog ile küçük kardeş olarak abinizi eve geri taşıyorsunuz. İki kardeş arasındaki bağlantının ne kadar güçlü olduğunu, o küçük kontrolcünüz aracılığıyla anladığınız zaman göz yaşlarına boğulmamak elde olmuyor.
The Walking Dead: Season 1
Telltale Games’in bu oyunu adeta bir başyapıt niteliğinde. Hikaye başta çok dinamik ilerlemese bile muazzam bir başlangıç ve sürükleyiciliği ile kalbinizi çok fena kıracak bir sona götürüyor.
Hapishaneden yeni çıkmış Lee, Clementine isminde, küçük bir kızla tanışır ve arkadaş olurlar. Clementine’in ailesi, zombie salgını patlak vermeden önce tatile çıkmışlardır ancak sonrasında kendilerinden herhangi bir haber alınamamıştır. Lee de küçük kıza ailesini bulması konusunda yardım edeceğine dair yemin etmiştir. Yolculukları boyunca Clementine, Lee’nin sanki öz kızıymış gibi görünmeye başlar ve aralarındaki bağ çok kuvvetlenir.
Tam böyle demişken hikayenin sonlarına doğru Clementine'ın inanılmaz zorlu bir karar vermesi gerekir. Adım adım işlenen ve oyuncunun kalbini ısıtan Lee ve Clementine ilişkisinin geldiği son nokta, insanı gerçekten param parça ediyor...
