Martha is Dead İnceleme
Oyunu interaktif korku oyunu kategorisine sokmak mümkün. Oyunda ikizinin ölümünün ardındaki gizemi çözmeye çalışan ve II. Dünya Savaşı’nın giderek artan gerilimi ile mücadele eden Giulia’yı oynuyoruz. Giulia kamerasını alıyor ve yollara düşüyor, yeni mekanlar, ipuçları ve karakterler keşfediyor.
- Gerçeğe çok yakın bir İtalya deneyimi
- Alışılmadık türde bir korku oyunu
- Grafiklerin kalitesi
- Teknik hatalar
- Fazla hassas konuları işliyor olması
Oyunun Korku Anlayışı
Martha is Dead karşınıza aniden çıkan garip yaratıklarla size korkutan türden bir korku oyunu değil. Aksine, ekrandaki şeye ne kadar uzun süre bakmak zorunda kalırsanız o kadar rahatsız olacağınız bir tarzı var. Bazı yerlerde dayanamayıp gözlerinizi ekrandan kaçırmak isteyebilirsiniz. Bu tür korkudan hoşlanan oyuncular için, oynanış oldukça keyifli olacaktır. Tüyler ürpertici kuklalar, cesetler, atmosferler ve kocaman bir bilinmezliğin içinde geçen bu macera sizi içine çekebilir. Oyun ilerledikçe korku daha grafik ve daha rahatsız hale gelerek artıyor.
Ayrıca ana karakterin içinde bulunduğu psikolojik durumdan dolayı, oyunun rüya ile gerçek arasında sıkışmış bir hali var. Neredeyse her sahne ya sonradan akla gelen bir anı ya bir rüya ya da halüsinasyon gibi hissettiriyor. Bu da oyunun ürperticiliğini arttırıyor, çünkü gerçek olmayan bir dünyadan ne bekleyeceğinizi bilemezsiniz. Bütün deneyiminiz Giulia’nin gerçeklik algısına teslim ediliyor. Karakterin yavaş konuşması, kendi kendine kurguladığı düşünceler ve olayları anlatma şekli de hem yaşadığı şeyleri daha iyi anlamanıza hem de kurduğu gerçekliğin içine iyice girmenize katkı sağlıyor.
Toskana, 1944.
Oyunun atmosferine diyecek bir şey yok. Grafikleri gerçekten harika. Küçük mütevazi bir İtalyan ailesinin şehirden uzaktaki evlerini keşfetmek, manzarasını izlemek, otantik Toskana atmosferini her detayıyla görebilmek oyundan alınan keyfi inanılmaz arttırıyor. Gölgelerde, karanlıklarda ve kapalı kapılar ardında neler çıkabileceğini bilmesek, oyunun günlük güneşlik grafiklerine aldanıp korku oyununda olduğumuzu unutabiliriz. On kişilik bağımsız bir ekip tarafından oluşturulan dünya detayları ve gerçeğe yakınlığı ile kesinlikle tam puan alıyor.
Oyunda mini-oyun sayılabilecek unsurlar var. Bunları yapmamak hikayeyi etkilemiyor ama yaparsanız hikayeyi daha iyi anlamanıza yardımcı olabiliyor. Bu mini-oyunlardan biri fotoğrafçılık. Karakterimizin fotoğraf makinası var ve gittiği yerlerde onunla fotoğraflar çekiyor. Çekilen fotoğrafları görmek için karanlık odaya gidip filmi yıkamanız gerekiyor. Oldukça ince dizayn edilmiş ve zahmetli bir iş. Ama bütün aşamaları gerçek bir film yıkama deneyimine birebir tasarlanmış. Kameranın kendisi bile 1940’larda İtalya’da en çok kullanılan analog makinalardan esinlenerek yapılmış. Benzer şekilde daktilo veya faks aletleri kullanarak siyasi partiler ile iletişim kurabiliyorsunuz. Bu makinalar ve olay örgüleri de dönemin replikası olacak şekilde kurgulanmış.
Teknik Hatalar
Martha is Dead’in teknik hataları yok demek yanlış olur. Örneğin haritada bazı görev işaretleri görünmezken, tamamlanmış görevler hala görünmeye devam edebiliyor. Bir bisikletiniz var ama gerek hızı gerek orada burada sürekli bir yerlere takılması ve durması olsun, her yere yürümek daha kolay. Oyunun kendi kendini kaydetme fonksiyonu çok başarılı çalışmıyor, kendiniz kaydetseniz bile tekrar girdiğinizde silindiği olabiliyor. Beklenmedik anda kapanması ve zaman zaman hiç açılmaması gibi sorunlar da işletim sisteminize göre başınıza gelebilir.
Martha is Dead bütün teknik aksaklıklara ve herkese hitap etmeyen bir oyun olmasına ragmen, eğer birazcık merak uyandırdıysa oynamaya değer bir oyun. Yıllarca tartışılacak sahneleri, cevaplanmayan soruları ve herkese farklı bir yerden yakın gelen hikayesi ile bir süre konuşacağımız korku oyunlarının arasına adını kesinlikle yazdırdı. Oynamayı düşünmüyorsanız bile, PlayStation’dan sansür yiyen ya da ‘kızın derisinin yüzüldüğü’ oyun olarak ortamlarda sık sık duymaya hazır olun.